trarzh-TWenfrdejarues
%PM, %13 %899 %2018 %20:%Oca

ECO Energy Belgelendirme

Son yıllarda atmosferin dışında bulunan sera gazlarının yoğunluğu çok fazla artınca, artık tropikal ormanların gücü de bu olumsuz gelişmeyi gidermeye yetmemeye başlamıştır. Sera gazlarındaki bu artış ozon tabakasının açılmasına ve güneşin zararlı ışınlarının daha fazla yeryüzüne inmesine neden olmaktadır. Bu da doğal olarak tüm dünyada sıcaklıkların yükselmesine ve küresel ısınma olarak dillendirilen bir oluşuma neden olmaktadır.

Enerji / İklim ve çevre politikaları ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Tüm enerji üretimi ve tüketimi çevresel etkilere sahiptir. Zor ekonomik dönemlerde çevreyi gözden kaçırmak cazip gelse de, enerji kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde üretilmesi ve kullanılması konusundaki zorluklar ve doğal çevremizi korumak aynı zamanda sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sürdürme ve iklim değişikliğinin azaltılmasına ve uyumuna katkıda bulunma fırsatını temsil etmektedir.

Birçok açıdan, enerji, iklim ve çevresel hedefler aşağıdaki gibi ele alınmaktadır:

enerji tasarrufu ve enerji kullanımını azaltma: enerji tasarrufu, ekstraktif endüstrilerle ilişkili etkilerden ve genel olarak enerji üretimi, dönüşümü, dağıtımı ve tüketimi ile önlenebilir. Sera gazı emisyonlarının azaltılmasına, hava kirliliğinin, yüzey ve yer altı sularına, habitat fragmantasyonuna ve altyapı ve arazi kullanımı gibi biyolojik çeşitlilikteki bozulmaların azaltılmasına yardımcı olabilir. AB, enerji zincirinin tüm aşamalarında verimliliği arttırmak için çeşitli önlemler ortaya koymuştur. Avrupa'nın yıllık birincil enerji tüketimini 2020 yılına kadar% 20 azaltmayı hedefleyen (daha fazla bilgi) ve 2030 için daha iddialı hedefler önerdi.

Sürdürülebilir yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji karışımındaki payını arttırmaya yönelik önlemler, diğer çevresel ve iklimsel baskıları diğer enerji türlerine kıyasla azaltabilir. Bu tür önlemler, geri dönüştürülemeyen atık akışlarının daha verimli bir şekilde kullanılmasını sağladıklarında, kaynak verimliliğinin artmasına da katkıda bulunabilir.

Dairesel ekonomiyi teşvik etmeyi ve kaynakları daha verimli kullanmayı hedefleyen önlemler, enerji talebini azaltmaya da katkıda bulunuyor: özellikle, tüm üretim ve tüketim zincirleri daha verimli bir şekilde organize edildiğinde, ürünlerin yeniden kullanılması, geri dönüştürülen malzemelerin geri dönüşümü söz konusu olduğunda bu durum geçerlidir.

Bununla birlikte, bazı durumlarda, enerji-çevre etkileşimleri iklim, hava, toprak, biyoçeşitlilik, atık, su veya deniz ortamı ile ilgili bir takım riskler ya da satış zararlarını beraberinde getirebilir. AB çevre politikaları ve politikaları, AB politikalarının kaynak ve enerji tüketiminin risklerini ve etkilerini azaltma potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmesini sağlamak için vardır. Bu, doğrudan ve dolaylı sağlık, iklim ve çevresel iyileştirmeler getirecek, ithalatı azaltacak ve AB'nin kısıtlı kaynaklarla dolu bir dünyada uluslararası alanda daha iyi rekabet edebilmesini sağlayacaktır.

Eğer bir önlem alınmazsa ve sera gazları bu şekilde artmaya devam ederse, içinde bulunduğumuz yüzyıl sonlarında dünyada ortalama sıcaklık üç derece artacaktır. Ayrıca buzulların erimeye başlaması ile birlikte deniz suyu seviyesi yaklaşık 65 cm yükselmiş olacaktır. Yani küresel ısınmanın etkileri sadece sıcaklık artışı değil, aynı zamanda denizlerin yükselmesine bağlı taşkınların ve can ve mal kayıplarının yaşanması demektir.

Bütün bu tehlikelerin farkına varan bilim adamları ve siyasetçiler 1997 yılında Kyoto’da biraraya gelerek bu küresel çevre problemi üzerine eğilmişler ve imzalanan Kyoto protokolü ile, sera gazlarının küresel ısınma üzerindeki etkilerini kontrol etme kararı almışlardır.

Kısaca Kyoto Protokolü, iklim değişiklikleri ve küresel ısınma konusunda mücadele etmeyi öngören uluslararası bir çerçevedir. Bu protokol, Birleşmiş Milletler, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında imzalanmıştır.

Kyoto Protokolü, atmosferde sera etkisi yaratan gazların emisyonlarını (havaya salınımlarını) kısmak üzere sanayileşmiş ülkelere bir takım hedefler getirmektedir. Sera etkisi yaratan gazlar, küresel ısınmanın yeryüzündeki yaşamı tehdit edecek derecede artmasında en büyük etkendir.

Enerji Protokollerinin Hedefleri Nelerdir

Bu protokolün hedefi, sanayileşmiş ülkelerin, 1990 yılında tespit edilen sera gazları salınım oranlarını 2008-2012 yılları arasında yüzde 5 oranında düşürmektir. Protokolü imzalayan ülkeler bunu taahhüt etmişlerdir. Ülkelerin hedefi kendi kendi koşullarına bağlı olarak farklıdır. Örneğin Avrupa Birliği ülkeleri mevcut salım oranlarını yüzde 8 oranında düşürmeyi, Japonya ise yüzde 5 oranında düşürmeyi hedeflemiştir. Buna karşılık zaten düşük salınım oranlarına sahip ülkelere de, bu oranları yükseltme izni verilmiştir.

Başta Rusya, Kyoto Protokolünü imzalamamıştır ama daha sonra 2004 yılında protokolü destekleme kararı almıştır.

Kyoto Protokolü’nün yürürlük kazanması ve 2005 yılından itibaren yasal olarak bağlayıcı olması, 55 ülkenin protokole katılması ile mümkün olmuştur. Bu ülkeler, dünya çapında sera gazı salınımının en az yüzde 55’inden sorumludur. Sonuçta bu 55 ülke, OECD ülkeleri ve Rusya dahil dünyanın zengin ülkeleridir.

Ancak 2001 yılında ABD, ülke ekonomisine zarar vereceğini ifade ederek protokolden çekilmiştir. ABD, bir yandan da protokolün gelişmekte olan ülkeleri bir taahhüde zorlamadığını ileri sürmüştür. Oysa gelişmekte olan ülkeler, iklim değişikliğinde çok az paya sahip olmalarına rağmen, sonuçlarından en fazla etkilenen ülkelerdir.

Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına Yönelim

Bugüne kadar enerji temini konusunda hep fosil yatakları ön planda olmuş ve petrol ve petrolden elde edilen ürünler, bir numaralı enerji kaynağı olmuştur. Oysa yenilenebilir eneji kaynakları o kadar fazla ki. Örneğin güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, hidrolik (hidroelektrik) enerjisi, jeotermal enerjisi, biyokütle enerjisi (biyoyakıt enerjisi dahil), hidrojen enerjisi, dalga enerjisi ve gelgit enerjisi ilk anda akla gelen kaynaklardır. Kısaca yenilenebilir enerji, doğal kaynaklardan elde edilen ve sürdürülebilir olan enerjilerdir.

Dünyada giderek daha büyük bir sorun haline gelen enerji ihtiyacının, ancak yenilenebilir enerji kaynakları ve temiz enerji kaynakları ile doğal çevreye zarar vermeden üretilmesi gerekmektedir. Nüfusun artması ile birlikte dünya, hergün daha fazla enerji ihtiyacı ile karşı karşıya kalmaktadır. Üstelik yenilenebilir enerji kaynaklarına yeterli önem verilmediği için hava, su ve çevre kirliliği ile bu kaynaklar bile tehlike altındadır.

Sürdürülebilir enerji, mevcut enerji kaynaklarını tehlikeye atmadan gerekli olan enerji ihtiyacını karşılamak için üretilen enerji demektir.

ECO Enerji Sistemi Nedir?

Enerji üretimi için doğal süreçlerden faydalanan ve kullanılan doğal kaynakların tükenme hızından çok daha hızlı bir süre içinde kendini yenileyebilen enerji kaynaklarına yönelmek, artık insanlığın geleceği açısından son derece önemlidir. Yenilelenebilir enerji kaynaklarının başında güneş enerjisi gelmektedir. Güneş enerjisinden, konutlarda ve sanayide ısıtma ve aydınlatma amaçlı olarak faydalanmaya başlanmıştır. Rüzgar gücünden faydalanarak elektrik üretilmesini sağlayan rüzgar türbinleri de bu konuda büyük fayda sağlamaktadır. Suyun gücünden faydalanan hidroelektrik santralları önemli bir enerji kaynağıdır.

Biyoenerji konusunda da ciddi adımlar atılmaktadır. Biyoenerji, biyolojik kaynaklardan elde edilen malzemelerden temin edilen bir yenilenebilir enerji çeşididir. Biyokütle, elektrik üretmek için kullanılmaktadır.

Ancak bütün yenilenebilir enerji kaynakları güneşten gelmiyor. Örneğin yeraltı kaynaklardan elde edilen jeotermal enerji, elektrik üretimi dahil olmak üzere binaların ısıtma ve soğutma sistemlerinde kullanılabiliyor.

Bütün bu yenilenebilir kaynaklar, ECO Enerji Sistemi’nin uğraşı alanına girmektedir. ECO Enerji Sistemi’nin amacı, temiz enerji kaynakları ile doğal çevreye zarar veremden sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmayı gerektiren bir sistemdir.

Uzun vadede fosil yakıt kaynakları tükenecektir. Ayrıca bu kaynakların sorumsuzce kullanılmasına devam edilmesi doğaya çok büyük zarar vermekte ve yeryüzünün ekolojik dengesini de bozmaktadır. Bu şekilde devam edilmesi halinde bugün var olan doğal kaynaklar da tükenmektedir.

İşletmelerin mümkün olduğu ölçüde yenilenebilir doğal kaynaklara yönelmesi ve çevreyi ve atmosferi kirleten uygulamalardan kısa sürede geri dönmesi gerekmektedir. Bu bakımdan ECO Enerji Sistemi’ne uygun faaliyet gösteren işletmeler hem sorumluluk bilinci ile hareket etmiş olmakta, hem de rakipleri ile mücadele ederken bir adım öne çıkmış olmaktadır.

Bugün resmi kuruluşlar da bu yönde yasal düzenlemeler çıkarmakta ve yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji üretimini destekleyen teşvikler yürürlüğe koymaktadır.

ECO Enerji Sistemi Hangi Doğal Kaynaklara Yöneliyor?

ECO Enerji Sistemi’nin temel aldığı üç yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynağına yönelmektedir:

  • Rüzgar enerjisi: Fosil yakıt kaynaklarına göre rüzgar enerjisi, en bol bulunan, en yaygın olan, en fazla yenilenebilir olan ve en temiz enerji kaynağıdır. Enerji üretiminde herhangi bir sera gazı emisyonu yoktur.
  • Güneş enerjisi: Güneşten gelen gelen radyan ısı ve ışık, güneş ererjisinin temelini oluşturmaktadır. Bu enerji kaynağından bugün çok az yararlanılmaktadır.
  • Biyokütle enerjisi: Biyokütle, yaşayan veya yakın zamanda yaşamını tüketmiş canlılardan elde edilen ve henüz fosilleşmemiş biyolojik malzemelerin genel adıdır. Biyokütle enerjisi tükenmez bir kaynaktır ve her yerde bulunmaktadır. Özellikle kırsal alanlarda önemli bir enerji kaynağı olarak kabul edilmektedir.

Telif hakları ECOmark© bir "EUROLAB Laboratuvar A.Ş." özel markasıdır.

Web sayfamızda kullanılan logolar hak sahiplerine aittir, projede destek alınan kurumlar ECOmark ile bağlantılı değildir.